15.06.2009

In Capitalism, man exploits man. In communism, it's the other way around...

15.06.2009 0




Bu ara Ankara’nın mekanlarını çok hedef aldım evet, ama bunu da size aktarmadan edemiciiim valla =)


Arjantin caddesi vardı bi zamanlar... Artık yok. Niye? Çünkü artık Filistin caddesi var. Kral öldü yaşasın yeni kral! Durumu yani... Bilmeyenler için bu filistin de arjantinin devamı yani, öyle yepyeni bi yer de değil hani. Ama Arjantine kıyasla daha düz ayak, arjantin yokuşunu çıkmak dünyanın en büyük eziyetlerinden biriydi. Şimdi filistin de öyle bir problem yok. Ama filistin de de çok mekan oluverdi bi anda, o yüzden trafik diye bişey kalmadı artık.

Neyser derdim trafik değil, filistin caddesi üstünde yaptığım bir gözlem. Filistin’e açılan adam akıllı ilk mekan Big Chef’s tir. Yemeğiyle, tatlısıyla, mekanıyla Ankara’ya çok şey kattı. Bi porsiyon dana etini 30 liraya satarak güzelde kazıkladı. Helal olsun ama, benden yoldukları her kuruşu hakediyorlardı açıldıkları zaman. Sonra çok tuttu tabi, tutunca da her para gören mekan gibi kaliteyi bozmaya başladılar. Bundan 4-5 ay öncesine kadar hatta öyle cıvıttılar ki... Bırakın yemeğin soğuk gelmesini falan, steak sandwich istiyodun sezar salata geliyodu. “Nasılsa tekelimde bu iş, millet gene geliyo” diye diye para kazanmaya devam ettiler...


Sonra iyice şenlendi Filistin caddesi. Big Chef’s in akşamları kapatırken çuvalla para taşıdığını gören yatırımcılar abanıverdi filistine. House Cafe, Kitchenette gibi İstanbullu oyuncular bile girdi pazara, bugüne kadar Ankaranın yüzüne bakmayan tipler yani...


Filistin caddesine en son açılan mekan ise direk olarak BigChef’s i hedef aldı. Bu mekan neresi mi? Eat’n Joy tabii ki. Adı bile bigchefs gibi, dandik yani. Yemekler, dekorasyon , kola bardakları bile hemen hemen aynı. Tam bir copycat yani, ama sağlam bi copycat. Aylarca süren billboard reklamları sayesinde bomba gibi bir açılış yaptılar. Ve açıldıklarının günü BigChef’s bomboşşştu. Bi masada in oturmuş, diğer masaya cin oturmuş, top oynamadan önce waffle yiyolar. Çok iğrenç bi betimleme oldu ama neyse...



Neyse aradan 1 hafta geçmeden bi Eat’n joy’a gidelim dedik. Yeni mekan ya, meksika sınırı gibi insan kaynıyo kapı. “beni de alın beni de alın” edalarını duyunca yer yoktur burda diye BigChef’s e geçtik. Neye niyet neye kıymet derken bambaşka bir BigChefs’le karşılaştık. Menü tamamen yenilenmiş, garsonların kostümü değişmiş... Servis ilk açıldığı zamandan bile daha iyi, daha kusursuz. Yemeklerin sunumundan lezzetine, sıcaklığından hazırlanışında herşey mükemmel. Normalde bi çayı bile elleri titreyerek ikram eden garsonlar masaya tatlılar meyveler getiriyor ikramımız diye =) Ekmekler taze çıkıyor, ekmekçi kızlar fırından çıkarır çıkarmaz sepetle getiriyor falan... baya baya memnun kaldım yani hiç beklemezken...




Rekabet insanlara neler yaptırıyor işte. BigChefs bu rekabetin onu bitirebileceğine hemen uyanıp silkelenmeseydi bugün tatlıcı tombak’tan farkı kalmazdı. Kapitalist düzeni seviyorum yaa =D
Komünist bir düzen olsaydı olmazdı bunlar. Hepimiz evimizde patates yiyo olurduk. *ilk fırsatta komünizme bok atma çabaları*
Neyyse efenim bu defaki yazımızı da BigChef’s in sahibesi Gamze Cizreli’ye atıf yaparak bitirelim:


Biraz un, biraz zencefil
Bir tutam hayat derken... batıyoduk lan iyi kurdardık hahahahh*
*Espriyi anlamayanlar için : http://www.bigchefs.com.tr

It's all about Clubbin'

Birisi bana “Nerelisin?” dediğinde her ne kadar Kayseri diye cevaplasam da, aslında kayseri nüfus kağıdımdan öteye geçen bir şehir değil benim için. Kayserililik var mı var; hayatınızda tanıdığınız kaç kişi on-line alışveriş sitelerinden birşey satın almadan önce mail yoluyla pazarlık ediyor =) Ancak bu kayserililik genetik gelen bi olay, yoksa ömrümde Kayseriye 3 kere gitmemişimdir. Neyse konuya dönelim. Kütüğüm Kayseri’de ama doğma büyüme Ankaralıyım. O yüzden Ankara’yı çok severim. Her şeyiyle severim. Cennete gitsem Ankarayı özlerim o kadar hatta. İnsanlar çok bayık bulur, öyledir de. Ancak kendine has bir düzeni vardır. Herşeyin yeri bellidir. Süpriz bi olay başınıza gelmez. Derli topludur. Bi ucundan diğer ucuna arabayla gitmek en fazla 30 dakikanızı alır. Bi bakıma huzurludur o yüzden.


Ama insan 20’lerindeyken bu huzurun yanında biraz eğlencede istiyor tabii. Ankara’nın gece hayatı yok denecek kadar kısıtlıdır. Gidilebilecek eli yüzü düzgün mekan bir düzineyi geçmez. Geçmezdi desem daha doğru olur, çünkü son zamanlarda ilginç ve bir o kadar canımı sıkan bir trend var.
Ankara’nın memur kenti olmasına karşın gece gezmek isteyen potansiyel bir gençlik var. Bunu fark eden işletmeciler de bu potansiyelden kendilerine pay koparmak için gece eğlencesi pazarına giriyor. Ancak bu giriş laz Temel fıkrasından öteye geçmiyor. Restoranının yeterince iş yapmadığını düşünen hemen herkes akşamları mekanına 3-5 bistro atıp müziğin sesini sonuna kadar açınca gece klübü açtığını zannediyor. Bu cinliği yapan bi kaç kişi olsa gene iyi, son zamanlarda hemen her restoran ve cafe bu yola başvurmuş durumda. Coconot, Hok’s, Sade, Wok bunlardan aklıma gelenler. Özellikle WOK’tan daha detaylı bahsetmek istiyorum. Çünkü bu trendin çivisinin çıktığının en güzel göstergesi orası.


WOK’u bilen bilir, Istanbul Doors Group’un Ankara’daki ilk restoran deneyimleri. Restoran işletmeciliğinde son derece profesyonel olan Doors WOK’la Ankaraya yeni bir boyut getirmişti. 1. Sınıf gurme yemekler, mükemmel servis, 1960’lar New York’unu hatırlatan dekorasyonuyla Ankara’nın yeme içme piyasası için 4-5 gömlek yüksek bir restorandı. Ancak her büyüyen şehir gibi Ankara’nın da yeme içme pazarı büyüdükçe WOK’un rakipleri arttı, benzerleri türedi... Bu durumdan ötürü eski karlılığını yakalayamayacak olsa ki WOK’ta gece klübü kervanına katılmış. Ancak ben ömrümde böyle rezalet bir iş görmedim yaa. Sabahtan beri resmi gazeteye yazı yazar gibi yazıyorum da dayanamicam lan! Orası aklıma geldikçe sinirlerim geriliyo yaa. Ya kardeş sen madem mekanını gece klübü yaptın, içini de ona göre düzenleyiver ya çok mu zor!? Millet mal mal ayakta duruyor, dayanacak tek bir bistro yok, yemek yiyen kalantorların önünde ayakta duruyosun. Müzik desen kel alaka restoran müziklerinin sesi açılmış başka bi numarası yok. Havalandırma yok gibi bişey, 100 oturma kapasitesi olan yere 300 kişi alırsan hepsi de baca gibi tüterse olacağı bu... Kısacası rezalet yani fiyasko, ama Doors Group’un umrunda değil bu iş...
Neden mi? Çünkü para basıyorlar orda. Hayır hayır, resmen para sıçıyolar! *ZAAAART* 100.000 lira...




Burda suçu mekan sahiplerinde aramıyorum. Çünkü burda suçlu olan sizsiniz, evet sen, kaçırma gözünü benden! Her Cumartesi akşamı bayıla bayıla oraya karı kız kesmeye gittiğini biliyorum... hahahah abaza seni...




Bende suçluyum, bende vaktinde karı kız kesmek için gitmişim ki masasından havalandırmasına kadar anlatabiliyorum mekanı :P Hatta son gittiğimde bir cat-fight çıktı aklınız durur. 2 tane taşşş gibi hatun birbirlerinin saçına bi yapıştı, kapıdaki korumalar + 4 garson zor ayırdı. Kavganın sonunda yerlerden tutam tutam saç topladılar... Kavgayı izlerken baya eğlendim, ama sonra depresyona girdim. Çünkü ömrümde hiç 2 tane taş gibi hatun benim için kavga etmedi, öyle bi adam daha hiç olamadım... kavgası edilen adamla tanışıp bu işin formülünü almak lazım...


Neyse gene konudan saptık. Söylemeye çalıştığım şey bu mekanların rezaletinin sebebi siz, biz, kısaca bizim yaş grubunun oraya gözü kapalı gitmesidir. Serbest ekonominin en temel kurallarına dayanarak söyleyebilirim ki böyle yerlere talep olduğu sürece 1 adım daha ileri gitmezler. Evet biliyorum, Ankara gece mekanına aç bir yer, yeni neresi açılsa ondan popüler oluyor zaten. Taa ki daha yeni bir yer açılana kadar hahaa. Ama biz insanların da daha talepkar olması gerekir. Ankara’nın eğlencesini İstanbul’un ya da yurt dışının yanına yaklaştırmak istiyorsak bi yere giderken daha seçici olmak zorundayız. Bu iş senin benim elime bakıyor yani. Kötü mekana gitmezsen, milletin gitmesine engel olursan işsiz kalır. İşsiz kalan mekan ya kendini adam eder, edemezse de batar gider. Adam Smith amca bundan 200 yıl önce formülize etmiş bunu...



Gece klübü dediğin yerin bir ruhu olmalı, bu ruhu sağlayacak olan da dekorasyonun, ses sisteminin, müziklerin, oturma düzeninin, ışıklandırmanın, havalandırmanın vs. Vs. Kısaca herşeyin gece klübüne uygun olmasıyla olacak birşey. “Lan mekana 3-5 bistro atak, bi de bilkentli dj bebe bulak olsun bitsin” mentalitesini beslemeyin. Besliyosanız da “Ankara çok bayık, gece eğlencesi sıfır yaaaa” diye ağlamayın bana.

13.06.2009

Behold! The bringer of light...

13.06.2009 0
Yaz ayları illaki sıkılırım. Tatile bi yerlere giderken güzel ama ya gitmezken? İşte o zamanlar ilham perim geliveriyor, üretken bir adam oluyorum. Bu yaz da bir blog yapayım dedim.

Kendi hayatımdan anektodlar, gördüğüm ilginç haberler, Ankara'da olan biten vs. kısaca kafama ne eserse onu yazacağım.

Bakalım hoşunuza gidecek mi? Deneyip görelim...
 
Marvelous Thoughts ◄Design by Pocket, BlogBulk Blogger Templates